İÖ 550 civarlarında, bir kâhin, Hintli bir kralın yeni doğan oğlunun ileride ya büyük bir askeri lider ya da büyük bir dini lider olacağına dair kehanette bulundu. Babası oğlunun tahtını devralmasını istiyordu ve bu yüzden onu güzelliklerin ve hoşgörünün hâkim olduğu bir biçimde yetiştirdi. Acı ve ıstırabın ne olduğunu hiç bilmedi. Çocuk, sadece soylu ailelerin kızları ve oğullarının yaşadığı duvarlarla çevrili bir sarayda büyüdü. Kral, oğlunun herhangi bir spiritüel eğitim almasını yasaklamıştı.
Prens bir gün sarayı terk etti. Dış dünyaya açıldığı yolculuğu sırasında, daha önce hiç karşılaşmadığı manzaralarla karşılaştı: yaşlı bir adam, hasta bir adam ve bir ceset gördü. Prens çok şaşırmıştı ve yanındaki uşağından bunu açıklamasını istedi. Doğmaya yazıklar olsun’ diye cevap verdi uşak. “Çünkü doğmuş olan herkese, yaşlılık, hastalık ve ölüm gelecektir.”
Prens saraya geri döndü fakat artık haz odaklı hayatı ona boş gelmeye başladı. Büyük bir depresyona girdi.
Ne saraydaki arkadaşları ne de ailesi bir teselli veremediler. Kraliyet mirası bile ona anlamsız görünüyordu. İkinci yolculuğunda prens daha da şaşırtıcı bir şeyle karşılaştı: gülümseyen bir adam. Bu adam yaşlılığın, hastalığın ve ölümün karşısında nasıl gülümseyebilir, diye düşündü. Bu adam spiritüelliği deneyimleyen biriydi. Dünyevi hazların ötesinde bir mutluluk kaynağı keşfetmişti. Kısa süre sonra prens saraydan kaçtı ve ormanın içinde kayboldu. Saçlarını kesti ve pahalı kıyafetlerini yırtık pırtık bir kumaşla değiştirdi. Aradığı cevabı bulmak üzere yola çıktı. Bir adam, nasıl olur da yaşlılığın, hastalığın ve ölümün karşısında gülümseyebilirdi?
Birçok öğretmenle çalıştı fakat hiçbirinin aradığı cevabı bulamadığına kanaat getirdi. Kendi kendine meditasyon yapmaya karar verdi. Bir ağacın altında uzun süre oturdu. Daha sonra mayıs ayında dolunayın ilk gününde ayağa kalktı ve gülümsedi. 0 zaman insanlar ona sormaya başladı. “Sen bir Tanrı mısın?” “Hayır,” diye cevap verdi. “O zaman nesin?” “Uyanığım.” Ve böylece “uyanık olan” olarak anılmaya başladı. Bu Sanskritçe’de “Buddha” demekti.
Prens Siddhartha’nın farkına varma süreci kelimelerle anlatılamaz. Üstelik, takipçilerine ağacın altında “hiçbir şey”e eriştiğini söylemişti. Ancak bu hikâye, birçok bilgelik geleneğinde tekrarlanan bir gerçeğe işaret eder. Kendini gerçekleştirmek, sadece ehemmiyetsiz arzulardan kopmaktan ve anlık tatminlerin ötesine geçerek davranmaktan gelir. Eninde sonunda hayatınızda varacağınız son nokta belirlenmiştir; bu da ölümdür. Farklı bir sonu umut etmektense, yaşamın süreci içerisindeki mutluluğu keşfetmeniz gerekir. Sadece aşkın bir amaca olan ahlaki bağlılığınız varoluşun geçiciliğinin üstesinden gelebilir.
George Bernard Shaw’un Man and Superman’de söylediği gibi:
“Yüce gördüğün bir amacın hizmetinde kullanılmak… Dünya kendini seni mutlu etmeye adamayacağı için şikâyet edip duran, küskünlükler ve yakınmalarla dolu heyecanlı bencil küçük bir budala yerine Doğa’nın bir gücü olmak… İşte hayattaki gerçek neşe bu!”
Uyanık olmak için zihninizi sakinleştirmeye dolayısıyla da meditasyona ihtiyaç duyabilirsiniz. Meditasyon Nedir? Nasıl Yapılır? başlıklı makalemizi okuyabilirsiniz.