Yazılar

Meditasyon Nedir

Meditasyon Nedir? – Nasıl Yapılır?

Stresle başetmek için kullanılan yöntemlerden biri de meditasyon. Meditasyon deyince malesef çoğu kişi önyargılı yaklaşabiliyor.

Nedir peki meditasyon? Nasıl çalışır? İşe yarar mı gerçekten? 

Aslında meditasyon zihnin sakinleştirilmesidir,  hatta Osho “meditasyon durmaktır” der :)

Gün içerisinde zihnimizden yaklaşık 60.000 düşünce geçiyor. Su faturası, ev kredisi, akşama ne yemek yapsam, proje yetişecek mi, niye bugün aramadı, kilo mu aldım, tatile çıkabilecek miyim, ya bu işi başaramasam vs., vs, vs, vs………………………………..

Tüm bunlardan yorulan zihnimizi biraz sakinleştirmek, dinlendirmek, kendimizi daha iyi hissetmek için meditasyon bize yardımcı oluyor.

Peki ne oluyor meditasyonda?

Meditasyon sırasında nefes egzersizleri ve zihinde canlandırma metoduyla önce bedensel olarak gevşememiz sağlanıyor, bu gevşemeyle beraber zihnimiz alpha frekansına geçiyor, ( beynimiz 4 temel dalga boyunda çalışır, alpha, beta, delta ve teta) Alpha frekansındayken bilinçaltı telkine açık hale gelir. Çoğu telkinli meditasyon türünde gözler kapalı nefes egzersizleri ve gevşeme egzersizlerinin ardından olumlu telkinler verilir.  Bilinçli zihnin direnci olmadığı için, telkinler bilinçaltına daha kolay ulaşır. Ayrıca düzenli yapıldığı takdirde beynimizde keyif almaktan sorumlu bölgede genişleme söz konusu oluyor. Bedensel tepkilerimizi daha kolay yönetebiliyoruz. Daha sakin ve huzurlu bir zihin yapımız oluyor.

Yapılan bilimsel çalışmalar meditasyonun stresle mücadele olumlu etkilerini gösteriyor hatta fizyolojik sağlık üzerinde de olumlu etkileri tespit ediliyor.  Eğer meditasyona karşı önyargınız varsa aşağıdaki videoları izlemenizi tavsiye ederim. Bir nöroloğun meditasyonla ilgili araştırmasını ve Koç Üniversitesi öğretim üyelerinden birinin konuyla ilgili yorumlarını göreceksiniz.

 

 Neden meditasyonda gözlerimizi kapatırız? Odaklanmayı ve alpha frekansına geçişi kolaylaştırır.

Neden meditasyonda bazı anlamsız sembolleri gözümüzde canlandırırız?

Bilinçaltımız sembollerden anlar da o yüzden …Yani korku, kaygı, endişe gibi soyut kavramları sembolleştirdiğimiz zaman bilinçaltı bunları işleyebiliyor.

Meditasyon sırasında dışarıdan telkin veriliyorsa genellikle zihinde canlandırma ve semboller kullanılır. Çünkü bilinçaltımız soyut kavramlardan ziyade sembollerden daha iyi anlar. Yani bahsi geçen soyut kavramları bir şekile, bir nesneye, bir sembole  dönüştürmek daha etkili olacaktır. Örneğin kurtulmak istediğimiz kaygılar ve düşünceleri , solmuş çiçeklere benzetip, bunlardan kurtulma ve zihni temizleme anını bu solmuş çiçekleri kökünden sökmek ve ateşe atıp yakmak şeklinde görselleştirebiliriz.

Örneğin şöyle bir telkin verilebilir ; “şu an bir çiçek bahçesinde olduğunu hayal et, güneşli bir gün. Tenine değen güneşi hisset, bahçede çok güzel çiçekler var, ancak aralarda solmuş çiçeklerde var, bunlar senin negatif düşüncelerin ve kaygıların. Şimdi o solmuş çiçeklerin hepsini topla, kökünden sök. Bahçenin yanında yanan bir alev gör, bu çiçekleri alevin içine at. Bunlar senin negatif düşüncelerin, artık onlara ihtiyacın yok. Söktüğün çiçeklerin alevlerin içinde eridiğini gördükçe içinde güven ve huzur duyguları oluşuyor….vs…..   ”   Burada kişi kurtulmak istediği düşünceleri solmuş çiçeklere benzetiyor ve o şekilde sembolleştiriyor.

Meditasyonu ilk yapmaya başladığınızda odaklanma sorunları yaşayabilirisniz, aklınıza bambaşka şeyler gelebilir, ya da ne yapıyorum ben şu an da, ne saçma bir şey diye düşünebilirsiniz :)bu çok normal, ancak biraz sabredip en az 21 gün boyunca düzenli bir biçimde yaptığınızda göreceksiniz ki artık daha rahat konsantre olabiliyorsunuz. Meditasyon yapıldıkça gelişen bir yetenek. Spor gibi düşünün, odaklanabilme yeteneğimiz üzerinde çalışıldıkça gelişiyor.

Her akşam, kendinize bir yarım saat ayırıp, evde rahatsız edilmeyeceğiniz bir odaya geçip, yatağınıza uzanarak, önce nefes egzersizleri, ardından ufak bir zihinde canlandırma egzersizi ve meditasyonla , akşam uyumadan önce, gündüz sinir ve stresle gerilmiş olan kaslarınızı gevşetebilir, stresle mücadele de önemli bir adım atabilirsiniz.

Aşağıda, 10 dakika süren ve sizin için doldurduğum bir video kaydını paylaşıyorum, telkinleri dinleyebilir ve deneyebilirsiniz .

Yazar: Psk. Özlem Tokgöz ÖZSOYLAR
Eğitmen ve Eğitim Koordinatörü
Kriter Kurumsal Eğitim Danışmanlık

Hayatın sorumluluğu kimde

“Cehalet ve güçsüzlük şansa olan inancı arttırır”

“İnsanlar genellikle, durumlarıyla ilgili olarak içinde bulundukları koşulları suçlarlar. Ben koşullara inanmam. Bu dünyada varolmayı başaran insanlar, istedikleri koşulları bulma arayışı içinde olan ve bulamadıklarında bunları yaratanlardır.”                                                                                                                                   George Bernard Shaw

Hayatınızın Sorumluluğunu Almaya Hazır mısınız?

Çoğu zaman hayatımızdaki bir takım koşullardan şikayetlenir dururuz. Eğer bunlar için harekete geçiyor ve çözüm arıyorsak ya da kendimizi ya da diğerlerini haksız yere yargılamıyorsak bunda bir sorun yok.

Herhangi bir sıkıntı yaşadığınızda, mutsuz olduğunuzda  ya da hedeflerinize ulaşamadığınız da hangisini yaparsınız?

a) Dışsal Faktörlere Bağlarım: Örn; Zamanım yok, çok yoğun çalışıyorum, maddi imkanım yok, kötü bir yöneticim var o yüzden mutsuzum, hava yağışlı :) , şansım kötüymüş, kader böyleymiş, ben aslında çok iyi yerlere gelirdim de torpilim yok, hoca bana taktı , saha çamurluydu vs. :)

b) İçsel Faktörlere Bağlarım: Örn, evet şu an hedeflerime ulaşamadım ancak bunun sebebi yeterince kanalize olmamış olmam, eğer istersem başarırım,   eğer istersem hayatımda bir takım değişiklikler yaparım, hayatımın kontrolü benim elimde , diğer insanların ya da dışsal faktörlerin değil.

Yaşadığınız olayların çoğunu eğer dışsal faktörlere bağlarsanız , (örneğin diğerlerinin tepkileri, karakteri) bunları değiştirme gücünüz olmadığı için bir süre sonra çaresizlik hissetmeye başlarsınız . Ve ne yaparsanız yapın bu değişmez deyip harekete geçmekten vazgeçersiniz. Genellikle dışsal yükleme yapan insanlar strese daha fazla eğilimlidir, çünkü çaresiz olduklarını , bulundukları koşulları değiştiremeyeceklerine inanırlar.

Aslında dışsal yükleme yapmak, kendi hayatının sorumluluğunu almaktan çekinmenin göstergesidir :) Yani “ben aslında çok başarılı olurdum da kader utansın, torpilim yoktu, zamanım yoktu, param yoktu, efendim şu koşullardaydım, bu koşullardaydım” demek , sonuçlarla ilgili sorumluluğu bu faktörlere yüklemek demek ve kısa vadede insana kendini iyi hissettirebilir, “ne de olsa sorumluluk bende değil, onlarda” deriz ancak uzun vadede kişiyi çaresizliğe ve hareketsizliğe iter.

Ve malesef bugün baktığınız da çoğu insan yaşadığı hayatın sorumluluğunu hep başkalarının ellerine vermiştir: yöneticileri, müşterileri, iş arkadaşları, ailesi, maddi koşulları, Türkiye’nin genel ekonomisi vs.

Mutlu olmak için , daha motiveli bir iş hayatı için ve özel hayat için, ilk atmamız gereken adım aslında hayatımızın sorumluluğunu elimize almak, bir takım sonuçlar için sürekli bizim dışımızdaki faktörleri suçlamak yerine, kendi kontrol alanımızda , değiştirebileceğimiz unsurlara odaklanıp, değişmek ve değiştirmek.

Şimdi seçim sizin, sürekli başkalarını ve diğer dışsal faktörleri suçlayıp, sızlanıp, şikayet edip, aynı olayları tekrar tekrar yaşamak ve yaşlanmak mı? yoksa harekete geçip, değiştirmek mi????

Bu konu eğitimlerimde en çok direnç gösterilen konulardan biridir. Nasıl olmasın ki? :) Kolay mı aslında sebep zamansızlık ya da parasızlık ya da vs…. vs.. değil, aslında sebep benim diyebilmek :) . Bakın bununla ilgili sevgili Mümin Sekman’ın İnsan İsterse kitaplarında sayısız başarı örneği ve gerçek yaşam hikayeleri  var. Ve bu hikayelerdeki insanlar, öyle çok şanslı, çok iyi eğitimler almış, hep iyi insanlara ve iyi koşullara denk gelmiş insanlar değil , ama buna rağmen bir şekilde koşulları değiştirmeyi başarmış, pes etmemiş, çaresizlik hissetmemiş bireyler…

Bu hikayelerden beni en çok etkileyenlerinden biri Seyfettin Işık’ın hikayesidir. Çocuk felci yüzünden iki bacağını kaybeden, ilk cümlelerini 7 yaşında kurmaya başlayan Seyfettin Işık, şu günlerde profesyonel bir konuşmacı ve PEKSEM (Pozitif Engelsizler Kültür Sanat ve Eğitim Merkezi) ‘in kurucusu. Çoğumuz için sıradan olan yemek yemek, konuşmak, yürümek, okula gitmek, işe girmek , çalışmak gibi çok sayıda eylem için hep savaşmak zorunda kalmış ve başarmış. Üstelik başarıları bununla da sınırlı kalmamış. Hikayenin detaylarını kitapta bulabilirsiniz.

Peki şimdi son soru , sizin hayatınızın sorumluluğu kimde?

a) Yöneticilerimde

b) Ailemde

c) Maddi koşullarda

d) onda,bunda, şunda, mavi boncuk kimdeyse onda

e) SİZDE

Yazar: Psk. Özlem Tokgöz ÖZSOYLAR
Eğitmen ve Eğitim Koordinatörü
Kriter Kurumsal Eğitim Danışmanlık